5 Ocak 2015 Pazartesi

Önemli olan boyu değil de verimi

             Lapırt diye konuya girmeden evvel yenilenebilir kaynaklar hakkında ince bir bahis açayım.
             Yenilenebilir enerji dediğimiz olay şu an herkesin bildiğini zannettiği üzere yenilenebilen türde enerjidir. Yenilenmekten kastın ne olduğunu herkesin, bileceğini zannettiğini düşünmüyorum. Yenilenmek diye bir dava yoktur aslında, yalan o. Güneşin bile tepkimelerinde minik kayıplara uğrayıp sonsuzluk diye bir tabirin uzay haricinde kullanılamayacağı evrendeki minik bir gezegende yenilebilir diye bir şey olması saçma da neyse. Felsefeden ziyade benim bildiğim tüm yenilenebilir enerji kaynakları doğa kaynaklıdır. Yenilenme olarak; doğadan alınan, aynı şekilde doğaya verilecek, doğa da değiştirip tekrar hediye edecek, bu şekilde döngü oluşturulacak şeklinde bir şablon kastedilmiş olduğunu düşünüyorum. Konumuz bu güzel kaynaklardan güneş. Ne yaparız, ne şekilde kullanırız, nasıl yüksek verim elde ederiz, amacımız ne?
              Derdimiz enerji olunca güneş hakikaten inanılmaz bir kaynak olarak görülüyor. Fakat güneş panelleri veya kollektörleri diye adlandırdığımız cihazlar nasıl çalışır, alıp çatıya taksak bi tane nasıl yaparız konusu felaket muamma, özellikle günümüzde. 90ların sonlarında güneş kollektörlerinin moda olduğu ilk yıllarda ısı veya enerji mühendislerinin olaya el atması, sektörde büyük atılımlar olacağını, elektriği artık fosil yakıtlardan, nükleerden, hidroelektrik tesislerinden elde edilmesine gerek olmayacağını falan düşündürdü sakin insanlara. Sonra bir de baktık ne mühendis kalmış ne teknik eleman. Dağ taş usta, çırak olmuş. Yanlış anlaşılma olmasın ustalar, çıraklar inanılmaz pratik bilgili insanlardır benim gözümde. Ancak bu kollektör olayını kesinlikle verimi deneylerle elde etmiş, teorik donanımını da tamamlamış olan insanların yürütmesi gerekiyor. Tabi ki ustalarımız başımızın tacı ama